31 Temmuz 2012 Salı

Sinop Güncesi :):)

Cumartesi sabahı 2 günlük de olsa tatile gitmenin heyecanıyla uyandım :) ve geçirdim ayağıma parmak arası terliklerimi ve yol arkadaşım Nagiş'imle bindik arabaya...  Yolda yenmek üzere kahvaltımızı da aldıktan sonra her sabah işe giderken sağa dönmesek de şöyle yolun bizi götürdüğü yere gitsek dediğimiz güzergahı takip ederek düştük Sinop yollarına... Bir yandan sürekli yaşadığınız yerden kısa bir süreliğine de olsa uzaklaşmanın sizi tüm can sıkıntılarınızdan uzaklaştıracağı hissi kaplarken içimizi bir yandan da sevdiğimiz şarkılara eşlik  etmeyi ihmal etmedik tabi bağıra bağıra :) Derken bir bakmışız ki Karadeniz'in bir yanı yeşil bir yanı deniz yolları bizi Yakakent'e getirivermiş bile. Artık kahvaltı etme vakti gelmiş dedik ve deniz kenarını kendimize mesken tuttuk....





Kahvaltı sonrası fotoğraf çekimini de tamamlayıp tekrar koyulduk yola... Yolun her bir kilometresinde yol çalışması olması bile keyfimizi kaçırmaya yetmedi. Sıla'nın şarkıları eşliğinde dağ yoluna ulaştık. (Merak edenler için söyleyeyim Yakakent Sinop arası yapılan yeni yol henüz kullanıma açılmamış.) Dağ yolu kesinlikle seyahat etmesi çok keyifli bir yol. Bir tarafınız uçsuz bucaksız yeşil diğer bir tarafınız ise uçurum ve deniz kesinlikle görülmeye değer manzaralar çıkarıyor karşınıza ama tabi şoför olarak benim manzarayı seyretmem yasaktı:)) Yolun keskin virajlarını ve uçurumun yüksekliğini düşününce bu yasağa ben de hak verdim açıkçası... Az gittik uz gittik Sinop'a kadar başka bir mola vermedik. Yolda gördüğümüz güzel manzaralar için Nagiş kamera elinde hazır beklerken ben de ayağımı gaz pedalından çekip ona yardımcı olmaya çalıştım:))






Vee sonunda otelimize ulaştık. İnternet sitesinde görünenden çok daha güzel ve şirin olan Antik Otel gerek plajı deniziyle gerekse temizliği ve hizmeti ile gitmeyi düşünenlere kesinlikle tavsiye edeceğim bir otel... Zeynep ve Ahmet'in de bize katılıp ekibin tamamlanmasının ardından sıra geldi Karadeniz'de olduğumuzu unutturan denizin tadını çıkarmaya... Bol bol yüzdük, balıkları yengeçleri seyrettik, Zeynep'in su altı kamerasıyla çekimler yaptık, güneşlendik. Karnımız açlıktan zil çalmaya başlayana kadar denizden ayrılamadık ve sonunda ertesi gün görüşmek üzere vedalaşıp akşam yemeğine doğru yola çıktık....

















       Otelimizin plajından manzaralar:))




Deniz kum güneş tatilinde rakı balık yapmadan olmaz dedik ve Sinop'un en güzel balık restaurantlarından biri olan Saray Restaurant'a gittik. Rezervasyon yapıp gelmeyen bir grup sayesinde iskelenin en ucundaki en güzel masalardan birine oturmayı başardık. Sanıyorum şans meleğim bu 2 gün için yanımızdaydı::)) Saray Restaurant'a daha önce de gitmiştim ve kesinlikle meze konusunda çok başarılı olduklarını söylemek zorundayım. Yalnız aynı şeyi kalamar ve midye dolma için söyleyemeyeceğim. Ekip olarak neredeyse yediğimiz en kötü kalamarlardan biri olduğuna oy birliği ile karar verdik ama mezeler birer tabak kesmedi tabi ::)))  Ramazan'ın hediyesi pide ile mezeler birleşince henüz balık faslına geçmeden tıka basa doymuştuk ama Sinop'a gelip de çarpan şiş yemeden olmaz dedik. Balık çok lezzetli değil miydi yoksa ben zaten doymuş olduğum için tadına varamadım mi bilemiyorum o nedenle balık hakkında yorumumu yazmayacağım... Keyifli bir sohbetle birleşen yemek neredeyse bizi restauranttan atana kadar sürdü ve sonunda pes edip Pazar günü kahvaltıda görüşmek üzere sözleşerek kendimizi uykuya bırakmak üzere odalarımızın yolunu tuttuk.


Pazar günü otelden ayrılana kadar deniz ve güneşin tadını çıkarıp akşamüstü Sinop'a gelip mantı yemeden gidilmez dedik ve gittik Sinop Yelken Klup'un karşısındaki Teyze'nin Yeri'ne. Değişik şekli ve ince hamuruyla yediğim en güzel mantılardan birinin tadını çıkarttıktan sonra Zeynep'in acaba bu yol nereye gidiyor sorusu üstüne kendimizi Sinop'un dağlarında daha doğrusu yabani hayatının içinde bulduk :)) Yabani dedim ama fotoğrafta gördüğünüz doğan arabayla yanına yaklaşıp fotoğraf çekmemize izin verecek kadar arkadaş canlısı idi. Tabi gel bli bli diye seslenmemiz de etkili oldu sanırımm:DD



Vee Sinop dağlarındaki gezintimizi de tamamladıktan sonra yönümüzü Samsun'a döndürme zamanı geldi çattı.
Ege'den 1000 km uzakta deniziyle insanıyla Sinop'ta kendimi bu kadar evimdeymişim gibi hissetmek ruhumu dinlendirdi sanki...
Sezen Aksu'nun dediğinin aksine acının yüz ölçümü yeryüzünden büyük değilmiş ve tebdili mekanda ferahlık varmış gerçekten...
Aklımda sadece beni mutlu edenlerle baş başa Sinop'ta geçen 2 gün, düşünce gücünün aslında her şeyi değiştirmeye yetebildiğine bir kere daha inandırdı beni. Aklımda bu düşüncelerle bu sefer yolun beni bildiğim yere götürmesine karşı koymadan tekrar görüşmek üzere Sinop'la vedalaştım...


Sevgiler... 

27 Temmuz 2012 Cuma

Marilyn Monroe Sergisi Salvatore Ferragamo Müzesi'nde


Moda dünyasının sanata tutkuyla bağlılıyla bilinen modacısı Salvatore Ferragamo; Floran'sadaki müzesinde popüler kültürün efsanevi yıldızı Marilyn Monroe'ya ithafen gerçekleştirdiği "Marilyn" adlı sergisiyle gündemde. 28 Ocak 2013 tarihine kadar ziyarete açık olacak sergide Marilyn Monroe'nun tutkunu olduğu markanın, özel hayatı ve filmlerinde giydiği 30 kült modeli tasarlanan cam fanuslarda Marliyn'in muhteşem fotoğrafları eşliğinde sergileniyor. Sergide Mariyn'in büyüleyici ayakkabı koleksiyonunun yanı sıra giydiği 50 efsane kıyafet de sergileniyor. Ayrıca efsanevi sarışının "Let's Make Love" filminde giydiği ayakkabının minyatürü şeklinde yapılan iki parçalık kolye tasarımı serginin ilgi çekici parçalarından.




Eşsiz serginin kreatörlüğünü yapan Steffano Ricci ve Sergio Risaliti  sergiyi hayata geçirme aşamasında fırtınalı bir hayatı olan yıldızın filmlerini, belgelerini ve fotoğraflarını detaylı bir şekilde inceleyerek Marilyn'in ölümsüz ruhunu ortaya çıkarmayı başarmışlar. Tabi ki bu konuda müzenin sofistike ambiyansının etkisini de göz ardı etmemek gerekiyor.





28 Ocak 2013 tarihine kadar Floransa'ya yolunuz düşer mi bilmem ama eğer düşerse bir zamansız ve efsane yıldızın hayatının içinde kısa bir yolculuğa çıkmayı unutmamanızı tavsiye ederim. Ben şimdiden gitmenin yollarını aramaya başladım bile :))

Kusursuz Güzelik Yoktur...


Görüntüsünden hiçbir kısıtlama olmadan tamamen memnun olanımız var mı? Dergi kapaklarında ve podyumlarda arz-ı endam eden kusursuz, zayıf ve seksi kadınları görüp onlar gibi olmak istemeyenimiz?? Bizim istediğimiz gerçekten kusursuz vücut ölçüleri mi yoksa kusursuz güzelliğin kusursuz mutluluğu beraberinde getireceğine inanıp kendimizi mi kandırıyoruz. Bu kusursuzluk arayışı günden güne etrafımızda kendine güvenmeyen ve mutsuz kadınlar yaratmıyor mu? Peki bizi bu bitmek tükenmez bilmez kusursuzluğa ulaşma yolculuğuna zorlayan ne? "Bir dirhem et bin ayıp örter" anlayışı ne zaman terk etti bizi? Kadın vücudu  insan olmaktan çıkıp Fransız sosyolog Jean Baudrillard'ın dediği gibi "tüketim objesine" ne zaman dönüştü???


İnsanlarda hayranlık uyandıran sağlıklı ve fit görünümleriyle süper modellerin 80'li yılların başında ortaya çıkışı yepyeni bir güzellik anlayışını da beraberinde getirdi. Bu yeni güzellik algısı kadın bedeninin her sektörde nasıl fetişize edilip obje haline getirilmeye çalışıldığının kanıtı gibiydi. 90'lı yıllarda ise bu güzellik anlayışı sağlıksız bir şekilde kilo kaybetmeye başladı ve beraberinde pazarlama dünyasının dayatması ve teknolojik gelişmeler ile kusurları kırpılmış fotoşoplu kadınları yarattı. Görsel ve yazılı medyada sürekli görmeye başladığımız bu hastalık derecesinde zayıf ve kusursuz kadınlar insan psikolojisi üzerinde olumsuz rol oynamaya başladı. Son yıllarda yapılan araştırmaların kadın vücudu üzerinde yapılan bu manipülasyonun kötü sonuçlarını daha net bir şekilde ortaya koymaya başlamasıyla ise sonsuz gençlik ve kusursuz güzellik idealinin değişmesi için çaba sarf edilmeye başlandı. Bu çabaların dönüm noktalarından biri Mark Fast'ın Londra Moda Haftası'nda 2010 kış koleksiyonu defilesinde dolgun ve normal ölçülerde mankenler kullanması oldu. Daha sonrasında Dove'un reklam kampanyasında kusursuz mankenler yerine sıradan ve "gerçek" kadınlar kullanmasıyla doğallığa övgü dönemi başlamış oldu. Artık dergi kapaklarında, reklam kampanyalarında gerçek vücut ölçülerine sahip kadınları görmeye başlasak da  dayatma güzellik ve estetik kriterlerinden kurtulabilmiş değiliz. Halen gazetelerde kadınların selülitlerini, kimin hangi diyetle kilo verdiğini takip ediyoruz.























Peki ne zaman vazgeçeceğiz bu gerçek olmayan kadınlar gibi olma hayalimizden? Tüm dergiler, reklamlar, mankenler, defileler bizleri asla ulaşamayacağımız bir ideale inandırmaya çalışsa da "gerçek" bir kadın olmanın kendini sevip kendine güvenmekten ve gerçek vücut hatlarından geçtiğini ne zaman anlayacağız? Hepsini yapabilmek için kendimizle barışmamız gerekiyor öncelikle. Bizi biz yapan sahip olduğumuz tüm özelliklerimizle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bedenimizden memnun olmayabiliriz ama onun üzerinde takıntılı bir kontrol kurup hayatı kendimize zehir etmek yerine onunla daha mutlu olmanın yollarını arayabiliriz.

Kendinizi sevin o sizin en büyük hazineniz... Unutmayın kendini seven ve içindeki "gerçek" kadına güvenen kadın güzeldir.

Sevgiler...

26 Temmuz 2012 Perşembe

Nihalce Hand Made Yarın Altıncı Cadde'de...

Samsunlu blogger arkadaşlarımdan sevgili Nihal'in el emeği göz nuru tasarımları yarın AltıncıCadde'de satışa çıkacak. Tasarımlarının bu ilgiyi çoktandır hakkettiğini düşündüğümden haberi duyunca çok sevindim ve sizlerle de paylaşmak istedim. Yarın mutlaka ürünlerine bir göz atın derim eğer yarın AltıncıCadde'de yakalayamazsanız almak istediğiniz ürünler için Nihalce'ye aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

http://www.nihalcehandmade.com/                             http://www.facebook.com/NihalceHandmade

Tasarımlarını merak edenler için de benim favorilerimden olan Baykuşlu Laptop çantasını göstereyim dedim::))



Nihalce'nin başarılarının devamını diliyorumm...::))

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Gecenin Yıldızı Tişörtler...

Yaz kış olmazsa olmaz basic tişörtlerimiz; askılısı, yarım kollusu, V yakalısı, yuvarlak yakalısı tercihiniz hangisi olursa olsun hepimizin gardırobunda mutlaka bir beyaz bir siyah vardır. Giyecek hiçbir şey bulamadığımızda imdadımıza yetişen her türlü ortamda bizi rahat ettirmek için çabalayan bu sadık dostlarımıza biraz daha özen gösterip onları gece gezmelerimizin de yıldızı yapmaya ne dersiniz. Bir araya gelmez dediğiniz parçalarla yapacağınız kombinlerle rahat şıklığı yakalayabilirsiniz. İşte size basic tişörtlerinizle ışıldamanın yolları;

İpek Bir Blazer ile,

İpek bir smokin tarzı ceket ile kombinleyeceğiniz basic tişörtünüzün altında dar paça pantolon ve zevkinize göre babet veya topuklu ayakkabılarınızla zahmetsiz şıklığı yakalayıp gecenin yıldızı olabilirsiniz.







Deri Etek ile,

Bir arada asi ama uyumlu bir silüet ortaya çıkaran ikilinin James Dean'den bu yana uzun bir mazisi var. Gecenin ışıltısına uyum sağlamak için basic tişörtünüzü deri etek ve stilettolarınızla kombinleyip asi ve rafine bir tarz yakalayabilirsiniz. Hatta Agyness Deyn gibi baskılı tişörtlerinizi kullanarak daha eğlenceli bir rock&chic tarz yaratabilirsiniz.














Desenli Pantolon ile;

Düz renkli basic tişörtünüzü renk katıp hareketlendirmek isterseniz sezonun favori parçaları desenli pantolonlardan yardım alabilirsiniz. Renk ve desenlerin size ve tişörtünüze eğlenceli bir hava katmasına izin verin :))










Umarım vazgeçilmez tişörtlerimizi farklı şekillerde kullanabilmeniz için biraz olsun fikir verebilmişimdir.

Sevgiler...


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Sonbahar yaklaşırken....

Bu sene yazın gelişini tam olarak anladım dersem yalan olur ve henüz tatil yapmamış olmanın verdiği eksiklik ile hiç sonbahar trendlerine bakmak içimden gelmiyor ancak moda dünyası tabi ki durmuyor. Sonbahar öncesi koleksiyonları çoktan görücüye çıktı ve trendler aşağı yukarı belirlendi. Bu sonbaharda bizleri neler bekliyor diye bakmadan olmaz dedim ve sonbahar koleksiyonlarının ilham anahtarlarını keşfetmek için oturdum bilgisayarımın başına... Bu sefer genel bir bakıştan çok tasarımcıların sonbahar yorumlarından yola çıkmaya ve sezon trendlerine yön veren tasarımcıların sonbahar ip uçlarını sizinle paylaşmaya karar verdim. İp uçları ve trendler benden yorumlaması sizlerden...

Chloé;

Bu sezon Chloé kadını eklektik ve oyuncu... İlginç renk ve silüetleri beklenmedik şekilde birleştirerek zahmetsiz rafine parizyen bir stil yakalıyor. Her zamanki gibi giyilebilir tasarımlarıyla benim gözümdeki yerini de korumayı başarıyor. Benim favorim kazayağı pantolon ve ceket takımı...











Gucci,

Sonbahar öncesi koleksiyonu ile Gucci, beklenmedik unsurları birleştirerek romantizm ve minimalizmin kesişimine ulaşmış. Koleksiyonun incelikleri ile kuvvetli ve yumuşak arasında kusursuz bir denge kurmayı başarmış. Peplum ceketi favorim...









Dolce Gabbana;

Dolce Gabbana her zamanki gibi gösterişli... Sonbahar öncesi koleksiyonunda yarattığı barok stilini fresklerden, zengin halı motiflerinden ve dekoratif sanattan ilham alarak tasarlamış. Altın varaklı işlemeler, danteller ve çiçek desenleri ile kendinizi baroğun ihtişamına bırakmamanız imkansız gibi:)) Melek desenli siyah elbise ve aksesuarların tamamı favorim...










Oscar De La Renta,

Narin ve kadınsı Oscar De La Renta her zaman ki şıklığını bu sezonda ışık katmanları ve gökyüzü mavi, toz pembe ve nötr bir neşeli renk paleti ile desteklemiş. Ladylike görünümü diz ve diz üstü etekler ve saç bantları ile kuvvetlendirmiş koleksiyonda gerçek fotoğraf ve mücevher baskılı kumaşlar ön planda. 60'lı yılların cool ve kadınsı havasını yansıtan koleksiyon kesinlikle görülmeye değer. Benim favorim tüvitin renkli yorumları...















Alexander McQueen,

Gelelim benim zamansız favorime:)) Hangi sezon hangi yıl olursa olsun tasarımları herzaman ki gibi gerçeküstü. Alexander McQueen'in mirası sliuetleri çok güzel şekilde taşımaya devam eden Sarah Burton koleksiyonda Victorian tarzı 50'li yıllardan ve Roma sanatından esinlenmiş. Peplum ceketler, abartılı prenses kat elbiseler, dolgun daire etekler, kadifeler ve püsküller herşey tüm görkemiyle McQueen tarzını yansıtıyor. Söyleyecek kelime bulmak zor sadece bakıyorum ::)) Favorim tüm koleksiyon diyebilirim...


















Bu sonbaharda siyah yada beyaz gibi kesin bir seçim yapmamız gerekiyor galiba. Ya Gucci ve Chloé gibi minimalizm yanlısı olacağız yada Dolca Gabbana ve Alexander McQueen gibi hanım hanımcık şatafat... Siz hangisini tercih edersiniz bilmiyorum ama umarım biraz olsun fikir verebilmişimdir.

Sevgiler...