29 Ağustos 2012 Çarşamba

Yaşarsan korkmazsın....

Kişisel gelişim kitaplarını okumayı çok sevmeyen ama yine de okumadan da yapamayanlardanım. Tüm kişisel gelişim kitaplarını da aynı kefeye koymak haksızlık olur tabi ki ama bazıları mükemmellik yolunda yapılması gerekenleri sıralayıp aslında baktığınızda bildiğinizi düşündüğünüz ama yapılması tahmin edildiği kadar kolay olmayan bir sürü talimat verirler gibi gelir bana. Bazıları ise içindeki küçücük bir hikaye ile içinizde bir şeylerin uyanmasını ya da unuttuklarınızı hatırlamanızı sağlar. O küçük ama büyük hikayelerden bir tanesi ile bir arkadaşımın tavsiyesi karşılaştım geçen gün. Henüz kitabın tamamını okuma fırsatım olmadı ama okuduğum kısımdan alıntı yaparak sizinle de paylaşmak istedim.

"Korkularına gir...
Yavaşça gir ki derinliğini keşfedebilesin ve bazen çok derin olmadığını göreceksin. Bir Zen hikayesi şöyle anlatır;

Gece yürüyen bir adamın ayağı kayar ve adam taşlı bir yoldan düşer. Metrelerce aşağı düşmekten korkar, çünkü yolun kenarının çok derin bir vadiye uzandığını biliyordur. O da kenarda sarkan bir dala tutunur. Gecenin karanlığında, altında görebildiği tek şey dipsiz bir uçurumdur. Bağırır ve tek duyduğu kendi sesinin yankısı olur. Onu duyacak kimse yoktur etrafta...
Bu adamı ve bütün gece yaşadığı işkenceyi hayal edebilirsin. Ölüm sürekli altında bekler, elleri üşür, hakimiyetini kaybeder... Ama tutunmayı başarır ve güneş çıktığında, aşağı bakar... Ve güler!!! Uçurum falan yoktur. Sadece on beş santim kadar aşağıda kayalık bir düzlük vardır. Tüm gece dinlenebilir, rahatça uyuyabilirdi-düzlük yeterince genişti- ama bunun yerine bütün gecesini kabus gibi geçirdi.

Kendi tecrübelerimden yola çıkarak şunu söyleyeyim; korku on beş santimden daha derin değildir. Şimdi ister bir dala tutunup tüm yaşamını kabusa çevir, istersen o dalı bırak ve ayaklarının üzerine bas, sana kalmış...

Korkulacak hiçbir şey yok!!!"*

Hangimizin korkuları yok ki... Korkular insanidir, öncelikle bunu kabul etmek ve onlarla yüzleşmekten korkmayı bırakmak gerekiyor. Öncelikle korkularımız anlamayı denemek lazım bence... Bir kere bile denemeden üstesinden gelip gelemeyeceğimizi nereden bilebiliriz. Dün yaşandı ve bitti ve bir daha aynı günü yaşama şansımız olmayacak. Korkularımızla harcanacak kadar uzun değil hayat... Bu hayat bizim onu daha çok ve daha yoğun yaşamak da bize öğretilenler veya daha önce yaşadıklarımız yüzünden kaçırmak da bizim elimizde... Siz hangisini tercih edersiniz??? Doya doya yaşayıp korkularınızı korkutmayı mı yoksa bir dala tutunup hayatı kaçırmayı mı????

Sevgiler...



*Osho Korku kitabından alıntıdır.

19 Ağustos 2012 Pazar

Bayramınız kutlu olsun:)

Kaç gündür yazı yazmıyorum diye sizi unuttum sanmayın... Bayramı bahane edip 1 haftalık tatildeyim. Tatil hazırlıkları, yolculuk filan derken sizlerle ilgilenemedim farkındayım ama dönüşümde sizlerle paylaşmak için biriktirdiklerimle karşınızda olacağım yine... Tatil notlarını paylaşmak için sabırsızlanıyorum ama şimdi yüklerimi hafifletmek ve kafamı dağıtıp dinlenmek için tatile geri dönüyorum... Görüşmek üzere hepinize şeker gibi bir bayram diliyorum...

Sevgiler....

12 Ağustos 2012 Pazar

Pürüzsüz bir cilt için kese...



Hamama gitmeyi sevenlerden misiniz??? Ben o kadar sıcağa uzun süre dayanabilenlerden değilim maalesef ama cildin yenilenmesi için çok işe yaradığından hiç şüphem yok. Buhar ve kese ile cilt ölü derilerinden kurtulup ve pürüzsüz hale geliyor evet ama bunun için mutlaka hamama gitmek mi gerekiyor derseniz bence doğru malzemelerle kendi banyonuzu da hamama çevirebilirsiniz. Birçok kozmetik ürününden daha iyi bir peeling aracı olan kesenin faydaları sadece cildi pürüzsüz hale getirmek değil tabi ki. Keselenmek ölü cilt hücrelerinizden arınmanızı sağlayarak cilt gözeneklerinizin açılmasını ve daha rahat nefes almasını sağlayacaktır. Kan dolaşımını hızlandırarak cildin üst tabakasının yeniler böylece hepimizin derdi selülitlerin azalmasında hatta düzenli uygulandığında yok olmasında en etkili tedavi yöntemlerinin başında sayılabilir. 
Tabi ki kese yaparken cildinizi tahriş etmemeye özen göstermelisiniz o nedenle de kesenizi seçerken doğal malzemelerden yapılmış olanları tercih etmeniz de fayda var. Kese almak istiyorum ama nasıl seçeceğimi bilmiyorum diyorsanız size " www.keseal.com " internet sitesini tavsiye edebilirim. Develi marka ürünlerin satışının yapıldığı sitede  %100 ipekten yapılma keselerin vücut ve yüz için ayrı ayrı çeşitlerinin yanı sıra doğal sabunlardan banyo ürünlerine kadar birçok ürünü bulabilirsiniz. Teslimat süreleri ve aldığınız ürünleri destekleyecek ürün hediyeleri ile müşteri memnuniyeti konusunda çok hassas davrandıklarını da söylemek istiyorum. Vücut ve yüz için %100 ipek keselerinden kesinlikle çok memnunum ayrıca at kılı selülit fırçasını da yeni kullanmaya başladım. Sonuçları ile ilgili bilgiyi daha sonra sizlerle paylaşabilirim :)))

Sevgiler...

3 Ağustos 2012 Cuma

İki tekerlek üstünde:)



Bir spor düşünün yarım saat durmadan yaptığınızda 270 kalori harcayabiliyorsunuz ve herhangi bir eğitmene ihtiyaç duymadan... Aslında hepimiz bu sporun eğitimini çok küçük yaşlarda en büyük eğitmenimiz babamızdan almışızdır, hatta tüm çocukluğumuzu spor yaptığımızın farkında olmadan  sadece eğlenmek için iki tekerleğin üstünde geçirmeyenimiz yoktur demek yanlış olmaz herhalde :) Yıllardır kullanmamış olsak da iki tur atmamız çocukluğumuza dönmemize yeterli ne de olsa bir kere öğrendik mi unutulmuyor... Evet tahmin ettiğiniz gibi bisikletten bahsediyorum... İçinde bulunduğumuz yaz aylarında kapalı alanlara hapsolmadan spor yapabilmenin en eğlenceli hali bisikletin faydalarından bahsetmek istedim.  Bacak, sırt, boyun, kol ve karın kaslarının yanında kardiyovasküler sistemimizin de güçlenmesini sağlıyor. Aynı zamanda bisiklet stresle baş etmemizde de bize yardımcı oluyor. Bütün bunların yanı sıra kalp hastalıkları riskini azaltmaktan, vücutta kemik yoğunluğunu arttırmaya ve hatta özgürlük ve özgüven hissini pekiştirmeye kadar faydaları saymakla bitmeyecek kadar çok.... Eğlencesi ve isteğinize göre sosyalleşme fırsatı tanıması da cabası. Faydalarının yanı sıra bisiklete binerken aklınızdan çıkarmamanız gerekenlerden de bahsedelim isterseniz. Pedal çevirirken az ama sık su içmemiz, gezinti dışındayken hava alan kumaşlardan yapılma kıyafetleri tercih etmemiz, özellikle hız yaparken kaskımızı unutmamamız, boy ve bacak uzunluğumuza göre doğru bisikleti seçmemiz ve her spordan önce yapmamız gerektiği gibi sakatlanmaları önlemek için esneme hareketlerini unutmamız gerekiyor. 
Haydi taze havayı ciğerlerimize çekerek çocukluğumuza dönelim ve eğlenerek spor yapmanın tadına varalım ne dersiniz...

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Estetikli mi Doğal mı? Siz hangi taraftasınız??



Bugün gazetede okuduğum bir estetik faciası haberinden sonra yılların daha hızlı geçmeye başladığı yaşlara  yavaş yavaş gelmeye başlayan biri olarak ben estetik konusunda ne düşünüyorum diye sordum kendime. Estetikle dışarıdan zamanı durdurmaya çalışmak mı yoksa doğanın kendi bildiğini okumasına izin vermek mi? Herkesin bu konudaki görüşü farklı. Bazıları olduğunuzdan genç görünmek için şeytanla anlaşma imzalamaya gerek olmadığını onun yerine iyi bir doktor bulmanın yeterli olduğunu düşünürken bazıları da doğanın önüne geçmeye çalışmanın beyhude bir çaba olduğunu düşünüyor. Kadın erkek hepimizin yaşlanmakla ilgili korkuları vardır az veya çok... Yüzümde yavaş yavaş yerleşmeye başlayan çizgilerimden sonra bu konuda benim de korkularım olmaya başladı. Günümüzde her türlü estetik kaygıdan uzak olmanın artık mümkün olmadığını biliyorum ama bunun için bıçak altına yatmak derseniz ona yokum.... Yüz ifademi ve mimiklerimi değiştirecek her türlü müdahaleye karşıyım ancak yer çekimi ile aramızdaki yarışta bazı küçük silahları kullanmanın o kadar da korkunç olmadığını düşünüyorum. Bu yarışta biraz olsun öne geçebilmek için cildimize ve bedenimize hem içeriden hem dışarıdan bakmamız gerektiği bir gerçek. Bazılarınız renkli küçük şişelerdeki kremlerin ve yardımcı cilt tedavilerinin sadece pazarlama harikaları olduğunu düşünebilir ancak biraz yardım almanın bir zararı olmaz bence... Önemli olan doğru ürünleri ve yöntemleri bulabilmek... Tabi ki spor yapmanın ve doğru beslenmenin de bu yarışta kremlerden daha önemli ve etkili olduğunu söylemeye sanırım gerek bile yok. Tabi ki mutlu olmanın ve kendini sevmenin de hayata meydan okuma savaşında en büyük silahlarımızdan biri olduğunu unutmayalım...
Halen 30'lu yıllarımın başındayım ve yıllar geçtikçe fikrim değişir mi bilmiyorum ama şimdilik bıçak darbeleriyle yeniden yaratılmaya çalışılan tek tip kadınlardan olmaktansa kendime bakarak kendim gibi yaşlanmayı tercih ediyorum... Siz hangi taraftasınız???